Uzun bir aranın ardından blog yeniden hareketleniyor. Çeşitli sorunlar sebebiyle bloğu boş bıraktığımız günlerde Cantona yeniden kamera karşısına geçti ve Frédéric Schoendoerffer'in The Switch filminde başrolde yer aldı. Aşağıdaki röportaj da bu filmin tamamlanmasının hemen ardından yapıldı ve taze taze sizlere sunuluyor. Keyifli okumalar.
Bu filmi yapmak istemenizdeki en önemli etken nedir ? Senaryo ? Karakter ? Frédéric Schoendoerffer ?
The King: Her zamanki gibi hepsinden biraz diyebiliriz. Ama hepsinden once Frederic. Onunla calismak beni heyecanlandiriyor. Ben yurt disindayken menajerim Elisabet Tanner proje hakkinda konusmak icin beni aradi ve senaryoyu yolladi. Paris’e doner donmez Frederic ile bulustum. Filmerini daha onceden biliyordum ve isinde en iyilerinden bir tanesi. Ustaligini, titizligini ve zerafetini begeniyorum. O, bir hikayeyi anlatirken anlattigi hikaye etkili oldugu gibi ayni zamanda temiz ve estetik. Karakterlerini cok iyi filme yediriyor. Switch icin konusmak gerekirse, ilk olarak bana polislerin gorunumunden bahsetti. İyi gorunumlu ve takim elbiseli olmalarini istiyordu. Bu erken karar vermemde etkili oldu.
Size, karakteriniz olan Cinayet Mufettisi hakkinda neler soyledigini hatirliyormusunuz?
The King: Ozellikle ona danismanlik yapan, duzenli olarak calistigi ve uzun yillardan beri tanidigi gercek cinayet polislerinden bahsetti. Aralarindan arkadasi olan bir tanesiyle tanisip partnerim Mehdi Nebbou ile beraber uzun sure vakit gecirdik. Bu anlari cok hosuma gitti ve bu anlari icten yasamayi denedim , ona (cinayetciye) mesleki ve senaryo geregi sorulabilecek butun sorulari sormaya calistim. Yaptiklarindan eminler mi? Supheleri var mi? Sorgu sirasinda hareketleri ve davranislari nasil ? Gercegi biliyormus gibi yapmak zorundalar mi ? Bu cok piskolojik bir is. Acikcasi mesaji bana cok net iletti.
Peki sizce bu adim gerekli miydi ?
The King: Evet, bence kesinlikle olmasi gerekiyordu ve Frederic de bunu iyi biliyor. Bu isin cok sevdigim bir yonu. Bu bir kere karaktere can vermenin, piskolojisini anlamanin, etkilesimlere acmanin ve kisisel olarak zenginlestirmenin bir yolu. Ayrica kendisinden ilk sahnelerin cekimlerine katilmasini istedik. Bunu yaptigi isin karsiliginin dogru olup olmadigini gormesi icin hem ben hem Frederic istedik (burada cinayetciden bahsediyor). Butun bu fonksiyonlarin arkasinda bir davranis ve bir mantik var. Bir keresinde oynadigim karakter icerisinde biraz kendisini buldugunu soyledi, bu benim icin rahatlaticiydi.
Peki bu sizde birseyleri ondan calmis hissi uyandirdi mi ?
The King: Calmak mi, hayir cunku orda bizlere ve filmin yapimina yardimci olmak icin bulunuyordu ama bazi detaylardan etkilendim. Onunla ve ekibiyle beraber iyi bir is cikardik.
Oynadiginiz Mufettis Forgeat karakterini biraz anlatabilir misiniz ?
The King: Her seyden once insan. Fikirlerini aldigimiz mufettisle yaptigimiz gorusmelerin sonucunda diyebilirim ki biraz anarsist, biraz maceraci ve her seferinde insanligin gerceklerini kesfeden biri. Tabii ki de devlete hizmet etmek icin bulunuyorlar ama onlari motive eden daha derin, daha gizli ve daha sahsi bir seyler var. Bunun yani sira sokaklardalar, risk alma, gercegi bulmanin heyecani, adrenalin yukselmesi, bunlarin hepsi seni insan yapiyor. Kafasini karistiran supheleri var, Kızı (hikayedeki) yavas yavas daha farkli gormeye basliyor , onu dinliyor ve anlamaya calisiyor cunku o kesinlike her seyden once bir insane. Bununla ilgili Frederic ile cok konustuk. Frederic ile calisirken butun isler onceden yapilir cunku cekim esnasinda her ne kadar oyunun icinde ve bize cok yakin olsa bile artik o kadrajdan isiklara ve aksiyona kadar her seyle ilgilenir. Ama asil olarak on calisma yapmamizin amaci ise basladigimizda oyunun nereye gidecegini bilmemiz. Once Karin ve daha sonra Mahdi ile birlikte butun okumalarimizi yaptik. Birbirimize sorabilecegimiz butun sorulari sorduk. Neden boyle dedik? Neden boyle ? Karakterlerin evrimi uzerinde ve yavas yavas alismakta olduklari suphe uzerine konustuk. Senaryoyu ogrenmek icin defalarca okumaya ihtiyac duydum. Neyi ogrendigimi bilmek ve anlamak istiyordum. Anlamak ve ogrenmek arasinda cok buyuk bir farklilik vardir. Anlamak, ogrendiklerimizi uygulanabilir hale getirmektir. Bu benim icin buyuk bir zevk ve gelismek icin bundan daha iyi bir yontem yok
Bu filmde ayni zamanda arkadasiniz Rachida Brakhni ile de calistiniz
The King: Cekimlerden bir sure once beraber tatile cikmistik, bu bir firsatti. Daha once de benim oynadigim Face au paradise isimli tiyatro oyununu yonetmisti onceden birbirimizle calisma aliskanligimiz var ve bu kendisiyle ikinci kez calisma sansim. Senaryoyu ogrendikten sonra onunla beraber sahneler uzerinde calismaya basladik. Cekimden onceki son etaplardi ama her bir etaptan cok zevk aldim. Ben yolculugun kendisinden cok bu yolculuga hazirlik asamasini seven bir tipim. Nereye gidiyoruz? Nasil gidiyoruz? Ne yapiyoruz ? Neden ? bu sorularin hepsini seviyorum. Ruyami insa etmeyi seviyorum
Mufettis Forgeat gibi bir karakteri oynarken kendinizden bir parcayi oynuyormus gibi mi hissediyorsunuz yoksa tamamen farkli bir karakteri oynamanin keyfini mi cikariyorsunuz ?
The King: Gercekten garip olan su ki, yaptigimiz butun bu calismalar oynadigimiz karakterin hem bizden hem de bizden baska biri oldugu hissini vermenin bir parcasi.
Simone Signoret aktorlerin karkaterlere degil karakterlerin aktorlere can verdigini soylemisti ?
The King: Yuzde yuz hemfikirim. Biri bana daha once bunu soyleyenin Antoine Vitez oldugunu soylemisti. Hayatta her zaman dillendirdigimiz, cok iyi anladigimiz ve her zaman hatirladigimiz kucuk sozlerle karsilasiriz. Bu soz de benim icin suphesiz ihtiyacim olan ve hayatimi yonlendiren sozlerden bir tanesi. Signoret ya da Vitez farketmez onun bu formulu ”karakterin bize can vermesi” bunda gerceklestirilmesi gerekli olan cok heyecanli bir calisma var.
Korku verici bazi sahneler oldu mu?
The King: Onemli sahneler vardi tabii ki. Cinayet buro ve Karine’le oldugumuz sahneler gibi, bazi temel olaylarin oldugu sorgulama sahnesi gibi ama Frederic ve Karine’le beraber cok iyi hazirlanmis olmamiza ragmen cekim aninda cok farkliydi..
Sizce Karine Vanasse, Sophie Malaterre’i oynamak icin ideal bir secim miydi ?
The King: Kesinlikle uygun cunku Fransa’da pek taninmiyor ve karakteri icin kimligini vermesi, tanimlanmasi kolay. Ozellikle onda herkesin kendinden biraz birseyler bulabilecegi tanidik bir seyler var. Filmin ilk kisminda Paris’e ilk geldigindeki gibi isiltili ve neseli olabildiği gibi filmin ikinci partisindeki gibi tamamen trajik de olabiliyor. Birlikte rol aldiginiz partnerler onemlidir. Elbetteki soyledigimiz sozler vardir ama bunun yani sira dinlemek, kucuk bir jest, kucuk bir goz kirpmasi…. Karine gercekten buyuk bir performans gosterdi. Olmasi gereken fizik ve enerji onda var. Butun duygular ; annesiyle telefonda konusurken, aglarken , aksiyon sahnelerinde. Kosabilir, ziplayabilir, duvarlarin ustune tirmanabilir, bu tarz seylerin hepsini yapabilen aktrisler az sayida. Calismayi seven, karakterine gercekten calisan ve kolay iliski kurulabilen biri. Rolumuze konsatre olmamiz gerektiginde konsantre oluyoruz ve disarda iliskilerimiz normal; guluyoruz, sakalasiyoruz bazen ciddilesiyoruz ama birbirimizi kirmiyoruz. Bu isi yapmanin bizim ayricaligimiz oldugunun farkindayiz.
Takip sahnelerini sevdiniz mi ?
The King: Bayildim. Frederic bana daha once ne yapmak istedigini biraz gostermisti, esinlendigi degisik kaynaklar vardi, uzun olacagini ve hazirlikli olmam gerektigini biliyordum ve evet antrenman yaptim. Özellikle Alain Figlarz ile, kendisi filmler icin kavga sahnelerini ayarliyor ve aktorleri hazirliyor. Hatta saklanma, saldiri gibi senaryoda olmayan sahneleri bile calistik ve bunlari bilmek filmde yapmasak bile oynamamda bana yardimci oldu. Ben aslinda boyle filmler yapmiyorum ama beton zemin uzerindeki agaclara dikkat etmeye calisarak merdivenleri 4’er 4’er atlamak fiziksel olarak cok zor ve tehlikeli olmasina karsin cok heyecan verici, cunku filmin hikayesi bunu gerektiriyor. Gorsel olarak bu kovalamaca cok etkileyiciydi. Beni cekimler sirasinda en cok etkileyen sey ise goruntu yonetmeni Vincetn Gallot idi. Bizi surekli takip etmek zorundaydi. Eger onumuzde kaymamiza neden olacak bir dal varsa Karin ve benim uzerinden atlamamiz gerekiyordu. Ayni zamanda Vincent’in de ama ayni esnada kamerasina da bakmak zorundaydi. Kesinlikle cok kutsal bir ise imza atti.Gercekten cok cesur. Bazi zamanlarda beni bile korkuttu. Bunun yanisira sahsi sahneleri aydinlatmak ve mukemmelestirmekte gercekten cok etkili.
Sizce Frederic Schoendoerffer’in setteki en onemli ozelligi nedir ?
The King: Durust, ona oyuncu olarak istedigini vermedigimizde anliyor. Kendisi gibi dinamik olmamizi istiyor. Birden cok kamerayi hizla dondurmeyi biliyor. Ben bir yonetmenden bana guven vermesini beklerim boylece ben de onun hislerine ve bakislarine guvenebilirim. Bunlarin hepsini Frederic‘te buldum.
Filmde daha onceden tanidiginiz rol arkadaslariniz varmiydi?
The King : Mehdi’yi daha onceden taniyorum cunku daha once Rachida’yla beraber Secret Defense ve One Day In Europe’u yapmislardi ama daha once kendisiyle hic calismamistim. Bence filmde oynayan butun oyuncular roller cok onemli olmasa bile karakterlerinin butun yogunlugunu ve gercekligini basariyla yansittilar. Aurélien Recoing, Stéphan Guérin-Tillié, Cyril Lecomte…boyle normal ve calismayi seven genclerle calismayi seviyorum. Olaganustu aktorler
Aktor olarak aldiginiz zevk filmden filme size daha cok tatmin ediyor diyebilir miyiz ?
The king : Suphesiz. Bugun kendimi aileden biri gibi hissediyorum eger bir aileden bahsedebilirsek. Onceden bende, ben ve digerleri gibi bir izlenim vardi. Belki de bu benim paranoyakligimin bir sonucu ama kendimi davetsiz misafir gibi hissediyordum. Ama bugun tipki Grangé‘in romanlarindaki gibi evlatlık değilim, artik bende ailenin bir parcasiyim. Her halükarda bir kac zamandir kendimi ait oldugum yerde hissediyorum. Bunun disinda derinlerde tum yaptiklarimda bir devamlilik oldugunu hissediyorum. Futbolcu olarak basladim aktor olarak devam ediyorum, degisen sadece oyunun kurallari.